Kasımpaşa Teknik Direktörü Fuat Çapa, Belçika futbolundaki yükselişini ve Türkiye'deki günlerini Goal Türkiye ve Mackolik'e anlattı.
ÖZEL RÖPORTAJ | İlker Yılmaz @ilkeryilmazz
Süper Lig'de 2019/20 sezonunun ikinci yarısında Kasımpaşa'ya imza atan teknik direktör Fuat Çapa, Goal Türkiye ve Mackolik editörü İlker Yılmaz'ın sorularını yanıtladı. Emirdağ'da baba ocağında bulunan deneyimli teknik adam, gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak Belçika futbolundaki yükselişini ve Türkiye'deki günlerini anlattı.
İlker Yılmaz: Merhaba hocam hoşgeldiniz. Sanırım Emirdağ'dasınız...
Fuat Çapa: Evet, Emirdağ'dayım. Afyon'un bir ilçesi. Annem babam burada. Ailem zaten Belçika'da yaşıyor. Süreç tam olarak belirsiz. Ne zaman yeniden Süper Lig başlayacak, ne olacak bilmiyoruz. Herkesin soru işaretlerinin bulunduğu bir süreçte olduğumuz için yurt dışına gitme ortamı bulamadım açıkçası. Diğer taraftan oyuncularımızdan da yurt dışına gitme talebi gelmişti. Onlara da kulübün aldığı karar doğrultusunda evlerinde kalmalarını bildirmiştik. Oyuncular buradayken bizim gitmemiz çok doğru olmazdı. O yüzden burada kalıp annem babamla zaman geçiriyorum. Bu da güzel.
Türkiye'deki teknik adamlar ya Süper Lig'de ya da Birinci Lig'de oynamış isimler. Kariyerlerinin çok önemli bir süresini liglerde oynayarak geçirmiş oluyorlar. Dolayısıyla da birçok bağlantıları var. Sizin burada çok fazla bağlantınız olmasa da İlhan Cavcav size güvendi ve görev verdi.
2007-08 sezonunda Gençlerbirliği'ne gelmeden önce ben Belçika'da İkinci Lig'de görev yapıyordum. O süreçte Türkiye'deki hocalarla temasımız vardı. Devre arası kamplarına takımımızla birlikte Türkiye'ye geliyorduk. İlk olarak Ersun Yanal ile tanışmıştım. O zaman Ersun Hoca, Ankaragücü'nde görev yapıyordu. Daha sonra Ersun Hoca, Gençlerbirliği'ne geçince rahmetli İlhan Başkan ile tanıştık. O dönem Belçika'dan epey oyuncu transfer ediyorlardı. Biz orada çalıştığımız için bu oyuncuları bize soruyorlardı. 2007 yılı ise çok ilginçti. İlhan Başkan o süreçte Trond Sollied ile görüşüyordu. Anlaşma aşamasına gelmişlerdi. Ama o dönemde Antalya'da otellerde patlamalar olmuştu. Sollied bundan dolayı Türkiye'ye gelmek istememişti ve Türkiye'yle ilgili inanılmaz kötü bir röportaj vermişti. Türkiye'nin güvenli bir yer olmadığını ve bu yüzden gitmek istemediğini söylemişti. Ayrıca bizi aşağılayıcı cümleler sarfetmişti. Bunları okuduktan sonra üzülmüştüm. İlhan Başkan'a da, "Bu tip açıklamaları var, siz çok güvenmeyin, geleceğine inanmıyorum" demiştim. Bana kim olabilir diye sormuştu. "Kimseyi aramana gerek yok başkanım, ben varım" demiştim. O da, "Yarın sabah 10'da uçak var, binip geliyorsun" demişti. Türkiye'ye geldikten sonraysa Türkiye'de benim yeteri kadar tecrübeye sahip olmadığımdan dolayı teknik ekibi tamamen kendisinin oluşturacağını, kadroyu da kendisinin yapacağını söylemişti. Sonra buradaki durumun tamamen değişik olduğunu görmüştük. Çünkü Belçika'da bir kulübe kendiniz ve yardımcınızla birlikte gidersiniz. Gerisi kulübün kendi antrenörlerinden oluşur. Ama Türkiye'de ortam tamamen değişik olduğundan ve biz de olayın tam içinde olmadığımız için sonrasında Türkiye'de futbolun saha içinden ibaret olmadığını bizzat yaşamıştım. Açıkçası bana çok şey katarak geri döndüm. Türkiye'ye olan bakış açımı değiştirmek zorunda kaldım. Türkiye'deki futbolun nasıl işlediğini daha iyi anlamaya başladım. Ve giderken de bir gün tekrar Türkiye'ye döneceğimi kafama koyarak gittim.
Türkiye'deki yabancı hocalara baktığımızda birçoğu sezonu tamamlayamadan gidiyorlar. Bunun sebebi bu mu?
Türkiye'de yabancı hocaların başarılı olabileceklerine inanmıyorum. Yeteneklerinden veya bilgisinden dolayı değil. Biraz önce bahsettiğim etkenlerden dolayı. Çok büyük örnekleri de var. Vicente del Bosque buraya geldi ve gönderildi, sonra Dünya ve Avrupa şampiyonu oldu. Joachim Löw ve Guus Hiddink hakeza. Bir sürü isim sayabiliriz. Bizdeki futbola bakış açısı plansız ve projesiz olduğundan dolayı ve elimizdeki malzemeye, bütçeye göre hedef belirlemediğimiz için sıkıntılar oluyor. Popülist bir yapıya sahibiz. Bir şey inşa edebilmek çok kolay bir şey değil. Ama Türkiye'de belirli isimler getirildiği zaman beklentiler hemen çok yükseliyor. Önceki kulüplerdeki başarısını gittiği kulüpte direkt göstermesi bekleniyor.

"Serkan Reçber süreci başarılı bir şekilde gerçekleştirdi"
Daha önce de Kasımpaşa'da çalışmıştınız. İlk geldiğinizde neler bulmuştunuz, ikinci gelişinizde neler buldunuz, aradaki değişim neydi Kasımpaşa'da?
Birinci dönemle ikinci dönemi kıyaslamak mümkün değil. Çünkü şu anda dünyanın en iyi tesislerinden birine sahip Kasımpaşa. Hedef olarak da kıyaslamak mümkün değil. Çünkü ilk dönemde Kasımpaşa'nın başına devre arası geldiğimde takımın yedi puanı vardı, yöneticilerin hedefi çok netti; gelecek sezonun takımını hazırlamak, bu sezon mümkün olduğu kadar çok puan almak ve birkaç tane genç oyuncuya şans vermek. Ama şu anda her şey farklı. Kadro olarak devre arasında çok fazla değişim olsa da belirli bir felsefeyle yapılan transferler var. Bu konuda Serkan Reçber'i tebrik etmek lâzım. Yanlış hatırlamıyorsam 12 transfer yapıldı, ama bu 12 transferi ikiye ya da üçe bölerek yapmış. Bu da bütçeyi düşünürsek çok mantıklı bir düşünce. Bulunmuş olduğumuz konum çok kolay değildi, düşme hattındaydık. Riskli bir süreçti. Ve bu süreci doğru bir şekilde planlamak gerekiyordu. Süper Lig'e devam edersek, bir sonraki sezona hazır bir kadroya sahip olacaktık. Aksi takdirde de diğer alternatif hazır olacaktı. Transferler bu açıdan yapıldı. Futbolu bilen bir insanın yapılanmanın başına geçtiğinde neler yapabileceğinin bence çok net bir resmi bu.
"Antalya'da oynamak doğru değil"
Maçların Antalya'da devam etme ihtimali çok konuşuluyor. 74-75 maç kaldı. Bu maçların seyircisiz bir şekilde Antalya'da oynanacağı ve bu şekilde liglerin tamamlanacağı söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Federasyonun alacağı karara hepimiz saygı duymak zorundayız. Ama şahsen bunun çok doğru bir organizasyon olacağını düşünmüyorum. Liglerin yeniden başlamasına en az dört hafta kala takımlar çalışmaya başlayacaklar. Ligleri tamamlayabilmek için ise en az beş haftaya ihtiyacımız olacak. Bu da dokuz hafta yapıyor. Ek olarak Türkiye Kupası'nda da yarı final maçları var. Yani 9-10 haftalık bir süreç bulunuyor. Ve bu süreçte oyuncuları alışık oldukları ortamdan değişik bir ortama götürmekten bahsediyorsunuz. Sezon başında on günlüğüne yurt dışına kampa gittiğimizde, on birinci günden itibaren oyuncular bir an önce alışık oldukları ortama dönmek istiyorlar. Devre arası kampları da yine aynı şekilde geçiyor. Şimdi bir de 9-10 hafta boyunca böyle bir ortamda kaldığınızı düşünün.
Ve en hararetli maçlar oynanacak.
Evet, psikolojik olarak çok zor bir süreç. Antalya'daki stat sayısı da belli. Çok fazla stat da yok. Alanya'yı da içine katacak olursak maksimum üç ya da dört stat var. Kim hangi statta oynayacak? Bu da bir sıkıntı olacak. Çünkü dokuz tane maç oynamak zorundasınız. Zeminler belki şu an çok iyi, ama üç hafta sonra o zeminlerin durumu ne olacak? Bir de alt ligler var. Süper Lig'i Antalya'ya götüreceksiniz diyelim, TFF 1. Lig'i nereye götüreceksiniz? Takımlarımızın tesisleri gayet iyi. Herkes kendi hazırlık dönemini tesislerinde geçirebilir. Zaten her takımın hazır olmak için dört hafta gibi bir süreye ihtiyacı olacak. Gelişmelere göre değerlendirmek bence daha doğru olur diye düşünüyorum. Ama böyle bir karar alınmasının arkasında da bir neden vardır. Durduk yere böyle bir şey ortaya atılmamıştır. Bir de şunu unutmayalım; bahsettiğimiz dönemler Antalya ve Alanya'nın en sıcak olduğu dönemler. Yalnızca oynayalım, bu lig bitsin deniliyorsa olur; ama taraftar zaten olmayacak, en azından televizyonları başındaki seyirciler bir şeyler alsın diye düşünülüyorsa o şartların ve ortamın bir şekilde yaratılması gerek.

"Daha fazla Türk oyuncu çıkarılabilir"
Kasımpaşa'nın durumunu anlattınız. Hem maddi hem de kadro olarak toparlandığını söylediniz. Ama futbolda mâli bir kriz de bekleniyor. Kasımpaşa belki bundan az etkilenecektir. Fakat birçok kulüp oldukça etkilenecek gibi görünüyor. Siz bu dönemin ardından futbolun mâli yapısında ne gibi değişiklikler bekliyorsunuz?
Sadece Türkiye için bakmamak lâzım ya da ikinci etapta Türkiye'yi konuşmak gerek. Bugüne kadar maddi anlamda sıkıntı yaşamayan takımlar, bundan sonra sıkıntılı bir dönemin kendilerini beklediklerini söylüyorlar. Sizler de takip ediyorsunuz. Oyuncular belirli fedakârlıklar yapıyorlar. Bizim kulüplerimizden çok daha rahat durumdaki kulüplerin böyle bir sıkıntısı varsa, bizim kulüplerimizi konuşmaya bile gerek yok. Türk futbolu adına çok sıkıntılı bir süreç olacağını düşünüyorum. Beşiktaş feda sezonunu ilân etti, ardından iki yıl sonra şampiyonluklar yaşadı. Trabzonspor'da geçtiğimiz sezonun başında çok büyük sıkıntılar vardı, altyapıya yöneldi, her ne kadar bu sezon devre arasından sonra hedefe yönelik transferler yapmış olsalar da inanılmaz başarılar yakaladı. Bizim geçen sene Eskişehirspor'da tamamen altyapıdan oluşan bir oyuncu grubuyla yaşadıklarımız var. Bu üç örneği göz önünde bulundurarak belki daha fazla Türk oyuncu çıkarılabilir diye düşünüyorum. Çünkü kulüplerin başka olanakları olmadığı için böyle bir tercih yapmak zorunda kalacaklar. Belki de önceki yıllarda olduğu gibi daha çok gurbetçi oyuncular transfer edilecek. Ya da belki de yabancı dahi olsa daha genç oyuncular gelecek. Geçmişte olduğu gibi Premier Lig, La Liga ya da Bundesliga'dan gelen oyuncu sayısının gelecek yıllarda azalacağını düşünüyorum.